İş sağlığı ve güvenliği işçilerin sağlıklarının ve güvenliklerinin korunmasını hedefler. Bunu sağlamak, onları çalıştıran kimseler olarak işverenlerin görevidir. Çünkü işçinin işini yaptığı sırada beden ve ruh sağlığına yönelen tehlikelerin kaynağı, işverenin iş organizasyonu kapsamında yürüttüğü faaliyetlerin sonucudur. İşçi iş sözleşmesi ile işverenin iş organizasyonuna dahil olur ve işyeri ortamının yarataca- ğı fiziki tehlikelere açık hale gelir. Bu nedenle işveren, iş sözleşmesinden doğan bir borç olarak işçiyi gözetmeli, onun iş sağlığı ve güvenliğini sağlamalıdır.
Ancak iş sağlığı ve güvenliğinin Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkıyla olan ilişkisi, konuyu salt işverenin ya da işçinin sorunu olmaktan çıkartır. Sosyal devlet ilkesi gereği devlet ve giderek tüm toplum, iş sağlığı ve güvenliğiyle doğrudan ilgilidir. Bu nedenle devlet iş sağlığı ve güvenliğine belirleyici olarak müdahil olmaktadır. Bu kapsamda işçi ve işveren arasındaki iş ilişkisi, iş sağlığı ve güvenliği yönüyle, devletin de taraf olduğu üçlü bir hukuki ilişkiye benzetilebilir.
Özel hukuk kurallarının, işçinin sağlığını ve güvenliğini temin etme yönünde yetersiz kalmasına karşın, iş sağlığı ve güvenliği özel hukuk alanının dışına taşarak kamu hukukuna dair kurallarla örülmüştür. Böylece iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, işçi ile işveren arasındaki iş sözleşmesinden kaynaklanan bir borcun ötesinde, devletin müdahalesini gerektirecek bir sorun olarak görülmüştür.
Dolayısıyla işverenlerin iş güvenliğine ilişkin mevzuat hükümlerine aykırı davranması halinde uygu- lanacak yaptırımlar, bir borçtan çok daha fazlası ve hatta cezai müeyyide sonuca doğuracak yaptırımlar olabilmektedir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuku Kapsamındaki Başlıca Hizmetlerimiz